Sene 2014 lise 2 ye gidiyordum. 16 yaşında olmama rağmen babam beni dövmeye devam ederdi. Annem ise ona arka çıkardı onlar haklılardı kendilerine göre. Yine bir gün okuldan gelmiş, bilgisayarın başına oturmuştum. Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Odamın kapısını babam açtı ve beni bilgisayarda görünce "Sana demedim mi lan ben bir daha bilgisayara oturmayacaksın diye" dedi. Bende sinirlendim hiç bir şey demeden oturmaya devam ettim. Kafayı yemiş olmalı ki beni omzumdan tutup koltuktan fırlattı. Yerde tekmelemeye başladı. Tekmeleri bir suratıma, bir karnıma geliyordu. Sanki düşmanı varmış gibi vuruyordu resmen. Sertçe burnuma vurdu. O kadar sertti ki kulaklarım çınladı. Gözlerim bulanıklaştı, halıya damla damla burnumdan kan akıyordu. O ara annem gelip babamı tuttu. Dediğim gibi babam beni hep döverdi ama bu sefer bir şeye kızmıştı galiba. İlk defa bu kadar acımasızdı. Annem babamı biraz sakinleştirdi ve salona gönderdi. Annem burnumun kanadığını görünce bana "Sen hak ediyorsun hepsini" demesi beni aşırı üzmüştü. Ulan tek yaptığım bilgisayar oynamaktı, her çocuk yapmıyor muydu bunu. Annem beni o şekilde bırakıp babamın yanına gitti. Bende yediğim dayağın acısıyla yatağıma uzandım. Burnumdan boğazıma doğru o sıcak kanın akışını hissediyordum. Ağlamaya başladım, dayaktan mıydı yoksa ailemin bana böyle davranmasından mı anlayamamıştım. Babamın salondan bağırma sesi geliyordu. "O çocuk bu evden siktir olup gidecek gözüm görmesin onu" diyordu. Bu laf çok zoruma gitmişti. Yattığım yerden kafamda plan yapmaya başladım. "Madem öyle bende giderim, bu gece kaçacağım bu evden görün o zaman" diye düşünmüştüm. Annem babam uyur uyumaz evden kaçıp otogara gidecektim memleketim olan Amasya'ya bilet alacaktım ve 1 hafta kadar orada akrabalarımın yanında kalacaktım. 1 hafta sonra dönerdim duruma göre. Bunları düşünürken yatakta uyuyakalmışım. Büyük bir baş ağrısı ile gecenin bir saatinde uyandım. Başım zonkluyordu. Tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Yüzümdeki, boynumdaki kanı temizledim. Öfkem geçmemiş olmalı ki hala kaçıp gitmek istiyordum. Odama girip üzerimi değiştirdim. Kaçacaktım kararım kesindi. Ama bir şey eksikti o da paraydı. Hiç param yoktu, ama babamın parası vardı. Babam cüzdanını yattığı yatağın yanında ki sehpanın üzerine koyardı. Onları uyandırmadan sessizce yatak odasına girdim. Göz gözü görmüyordu. Cüzdanı almak kolay olacak gibiydi. çünkü babamın horlaması ortalığı götürüyordu. Yavaş yavaş sehpanın olduğu kısma geldim. Elimle sehpanın üzerini biraz gezdirdikten sonra cüzdanı bulmuştum. Karanlıktan dolayı göremiyordum. Cüzdanı açıp elime gelen tüm kağıt paraları aldım. Çok fazla kağıt para vardı "Herhalde 5 lik 10 luk olmalılardı çünkü çok fazla vardı" tekrardan yavaş yavaş odadan çıktım. Dış kapının oraya gelip ayakkabımı giyindim. Tekrardan sessizce dış kapıyı üzerime kapattım. Kapıyı kapatır kapatmaz içime nedense bir pişmanlık düşmüştü. Ama artık geri dönüşü yoktu, ok yaydan fırlamıştı bir kere. Şimdi zile basıp annemle babamı uyandırsam benim için daha kötü olacaktı, hemde parayı almışken. Binadan dışarı çıkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Bir an önce kaçıp gitmek istiyordum, babamın uyanmasından çok korkuyordum. Otobüs durağına geldiğimde yolların bomboş olduğunu gördüm. Ara sıra bir kaç araba geçiyordu yollardan. Kimseler yoktu. O ara karşıdan gelen taksi görünce el kaldırdım. Taksi yanıma durdu ve ön camını indirip bana "Nereye genç?" diye sordu. Amasya'ya gideceğim için taksiciye "Otogara gideceğim abi" dedim. Taksici "Geç bin" dedi. Ön kapıyı açarak taksicinin yanına oturdum. Taksici taksimetreyi açtıktan sonra sürmeye başladı. Yolda giderken taksici bana nedense bir şey varmış gibi bakıyordu, rahatsız olmuştum ama sesimi çıkartamıyordum. Kısa bir süre sonra taksici "Senin yaşın kaç?" diye sordu. Bende "22 yaşındayım abi" diye cevap verdim. Taksici kıllanmıştı hissedebiliyordum. O an her şey bana çok korkutucu geliyordu nedense. Otogara geldiğimizde taksici "25 TL" dedi. Elimi cebime atıp babamdan aldığım parayı çıkarttım. Otogara gelene kadar cebimde ne kadar para var diye hiç bakmamıştım bile. Taksicinin önünde paraları çıkarttığımda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Benim 5 lik 10 luk diye aldığım paranın hepsi 200 lüktü. Belki elimde 3 4 milyara yakın para tutuyordum o an. Şaşırmamış gibi yapıp, elimde ki paradan 200 lük alıp geri kalanı tekrardan cebime koydum. Taksici suratıma bakakaldı, ardından "Bozuk yok mu?" diye sordu. "Maalesef abi gördün sende" dedim. Taksici 200 TL'yi alıp iyice inceledi. Sahte olmadığını anlayınca paramın üzerini verdi. Taksiden inip önümde ki turizmlere tek tek bakmaya başladım. "Acaba hangisine girsem, fark eder mi ki?" diye düşünüyordum. Metro turizm kulağa daha yatkın geldiği için onu seçtim. İçeriye girdiğimde biletçinin yanına gittim. Bilet satan adama "Abi Amasya bileti var mı?" diye sordum. Adam kontrol ettikten sonra "Maalesef yarın sabah 9'da var" dedi. Benim o kadar beklemeye vaktim yoktu. Bir an önce buradan gitmeliydim. Bilet satan adam "Bu saatte Amasya'ya otobüs bulamazsın eğer istersen şimdi Ankara'ya otobüs kalkacak, Ankara'da inince Amasya'ya oradan bilet alırsın aynı fiyata geliyor" dedi. Fark etmezdi ben buradan gideyim de. Kabul edip bileti almıştım. Otobüsümün kalkmasına 10 dakika falan vardı. Dışarıda beklemeye başladım. Hava soğuktu üşüyordum. Kendime kendime "Keşke yapmasaydım" diye de söyleniyordum. Sonunda vakit gelmişti otobüsün kapıları açıldı ve bindim. Koltuğuma geçip bu sefer de otobüsün kalkmasını beklemeye başladım. Dakikalar sonra otobüs hareket etmişti ve benim de evden kaçma yolculuğum bu şekilde başlamıştı. Koltuğa başımı yaslamış bir şekilde yolları izliyordum. Başımın ağrısı hafif hafif geçiyordu. Elimde telefonum yok, cebimde babamdan aldığım para dışında hiç bir şey yoktu. Köye gidene kadar benden haber alamayacaklardı. Gerçi giden paradan başka bir şeyi umursayacaklarını hiç sanmıyordum. Aradan 7 saat geçtikten sonra otobüs Ankara otogarına geldi. Millet otobüsten valizini alırken ben elim cebimde inmiştim. Hayatımda ilk defa Ankara'ya geliyordum. O yüzden ilk olarak Ankara otogarını dolaşmaya başladım. Bayağı büyük bir otogardı. Biraz dolaştıktan sonra bilet almak için tekrardan metro Turizme gittim. Bilet satıcısının yanına geldiğimde "Abi Amasya'ya bilet alacaktım" dedim. Adam bilgisayara bakındıktan sonra "Gece 12 ye var" dedi. Gece 12 mi? 12 ye kadar ne yapacaktım ben buralarda? Çok geç olduğundan bileti almadım ve diğer turizmleri gezmeye başladım. Belki de hepsini tek tek gezmeme rağmen bir tane bile otobüs bulamadım. Ya yarına vardı ya da daha geç saatlere vardı. Yapacak bir şey yoktu gidip gece 12 bileti aldım ve otogarda bir yere oturup beklemeye başladım. Gelen geçeni izliyordum. 1 saat kadar boş boş oturduktan sonra canım iyice sıkılmıştı artık. Otogardan çıkıp düz bir yolda ilerlemeye başladım. Belki bir internet cafe bulursam oturur film falan izlerim diye düşünmüştüm. Dümdüz yürüyordum, hiç sağa sola sapmadan. Çünkü bu yol üzerinden geri dönecektim tekrardan otogara. Yürüdükçe yürüdüm belki saatlerce. Otogardan çok fazla uzaklaşmıştım. Ama "Taksiyle geri dönerim" diye düşünüyordum. Çok fazla yürüdüğümden ve güneşin başıma vurmasından dolayı boğazım kurumuştu. Susamış ve acıkmıştım. Yolun üzerinde bir bakkal gördüm. Bakkala girip 3 4 tane soda ve bir kaç tane bisküvi aldıktan sonra biraz daha yürümeye devam ettim. Kocaman bir ev gözüme çarptı. Bahçesi ve havuzu falan vardı. Kendi kendime "Şimdi şuraya atlamak vardı" demiştim. Evin biraz ilerisinde gölgelik ağaç vardı. Elimdekilere bakarak "Bunları burada yiyeyim bari" dedi. Ağacın altına oturup sodamı içmeye bisküvimi yemeye başladım. Evin önüne bir adam bir kadın ve benimle aynı yaşlarda bir kız çıktı. Öylece bekliyorlardı. Bende can sıkıntısından onları izliyordum. Kısa bir süre sonra önlerine araba geldi. Arabadan takım elbiseli bir adam indi ve o ailesiyle bekleyen adama anahtarı bıraktı ve içeriye gitti. Adam ailesiyle birlikte arabaya bindikten sonra benim yanımdan geçip gittiler. Etrafta bakacak bir şey kalmamıştı. Üstüm başım toprağa oturduğumdan pislenmişti. Gözlerime uyku bastırıyordu. Keşke otobüste mal gibi yolları izleyeceğime uyusaydım. Annemle babam aklıma geldi. "Kesin şimdi uyanmışlardır, babam kafayı yemiştir." diye düşündüm. Sebepsizce içime tekrardan korku düştü. Bunları düşünürken ağacın altında elimde soda şişesiyle uyuyakalmıştım. Omuzumdan birisinin sarsmasıyla gözlerimi açtım. Uyku sersemiydim. Beni sarsan kişiye baktığımda bugün evin önünde ailesiyle bekleyen adamdı. Arkada arabası kapısı açık bir şekilde bekliyordu. Bana "Sabahtan beri burada oturuyorsun, bir derdin mi var ? Ailen nerede?" diye sordu. Cevap vermeden ayağa kalktım, pantolonumu falan elimle temizledim. Adam cevap vermediğimi anlayınca "Karnın aç mı?" diye sordu. Adama bakarak "Hayır abi teşekkür ederim. Rica etsem bana saatin kaç olduğunu söyler misin? Otobüsüm varda bu gece" dedim. Adam cebinden telefonunu çıkartıp saate baktıktan sonra "Saat 9'a geliyor senin otobüsün saat kaçta?" diye sordu. "12 de gece 12 de" diye cevap verdim. Ardından adamın karısı arabadan inip yanımıza geldi. Beni görür görmez sarıldı. Şaşırmıştım ve anlam verememiştim. Kocasına bakarak "Üşümüş burada, yanakları donmuş" dedi. Adam bana "Otobüsünün kalkmasına daha var, karnın açtır senin, gel bizde akşam yemeğine oturacaktık bizim misafirimiz ol" dedi. Tek elimle cebimi kontrol ettim, acaba para yerinde mi diye. Adama bakarak "Yok abi teşekkür ederim, zaten yola çıksam anca yetişirim" dedim. Bu arada kadın bana hala sarılıyor, kadının kolunun arasından adamla konuşuyordum. Adam ısrar etmeye devam etti "Seni çalışanım bırakır otogara, buradan otogar arabayla bile 1 saatten fazla sürer. Çok yürüdüğümü o zaman fark etmiştim. Adam devam etti "Senin yaşın kaç bu arada" diye sordu. Bende "15 abi ama Ağustosta 16 olacağım" dedim. Adam gülerek "Benimde 17 yaşında kızım var" dedi ve arabaya doğru "SÜMEYYE!!" diye bağırdı. Adamın kızı arabadan inip yanımıza geldi. Adam kızına "Bak senin yeni arkadaşın" dedi. Sümeyye bana bakıyordu. Yanıma kadar yaklaştı "Adın ne?" diye sordu. "Mustafa" diye cevap verdim. Kadın hala sarılmaya devam ediyor beni kokluyordu resmen. Kendimi kötü hissettim. Sorunlu falandı galiba bunlar. Ne kadar ben gideceğim desemde beni bırakmadılar. O kadar çok ısrar ettiler ki, sonunda kabul etmek zorunda kaldım. "Yemek yedikten sonra beni bırakırlar, ne taksi ne de otogarı aramak zorunda kalırdım" diye düşündüm. Evin bahçesinde yürüyorduk. Adamla kadın önden kızları ve ben arkalarından yürüyorduk. Sümeyye' nin elinde o zaman pahalı olan İphone vardı. 5s'di galiba tam olarak hatırlayamıyorum, ama lükstü benim gözümde daha doğrusu bizim gözümüzde. Bana telefonundan kendi çizdiği resimleri gösteriyordu. "Bak bu nasıl olmuş? Bak bu güzel mi?" diye soruyordu. Çizdiği resimler çıplak kadın resimleriydi. Bende "Güzel, evet güzel" diyordum. Kısa bir süre yürüdükten sonra evin kapısının önüne geldik. Kapıyı hizmetçi açtı, üzerinde hizmetçi üniforması vardı, bende öyle düşündüm. Eve girdiğimde şok oldum resmen tavan yüksekliği cami kadar vardı. Şaşırmıştım ama sanki çok alışıkmışım gibi davranıyordum. Hizmetçi beni görür görmez suratı düştü. Fark etmiştim. Adamın karısı bana "Gel benimle dedi. Adamla kızını bırakıp kadının peşinden gittim. Beni banyonun önüne getirdi sonra bağırarak "Asenaa! Asenaa!" dedi. Hemen merdivenlerden yukarı hizmetçi kadın gelerek "Buyurun Gül hanım" dedi. Kadın hizmetçiye "Mustafa'ya Burağın elbiselerinden getir" dedi. Hizmetçi kadın hemen "Tamam getiriyorum" diyerek yanımızdan gitti. Kadın daha doğrusu Gül hanım bana bakarak "Duş al orada üstün başın toz toprak oldu rahat oturamazsın" dedi. Kadına "Abla ben gideceğim zaten gerek yok" dedim. Kadın "Lütfen beni kırma, otobüste bile rahat gidemezsin" dedi. Gerçekten çok yürüdüğümden terlemiştim pis hissediyordum kendimi. "Tamam hemen alırım" dedim. Hizmetçi kadın elbiseleri getirdi. Kadın hizmetçiye "Mustafa'ya yardımcı ol" dedi ve yanımızdan merdivenlerden aşağıya indi. Hizmetçide ki surat mahkeme duvarı gibiydi bana karşı. Nedenini anlamamıştım. Bana biraz sertçe "Elbiselerini orada kirli sepetine at" Elindeki elbiseleri göstererek "Sonrada bunları giyin ve aşağıya gel seni bekliyorlar" dedi. Hizmetçiye "Abla ben geri gideceğim hemen elbiselerimi neden sepete atayım" dedim. Hizmetçi "Onlar hemen yıkanacak ve kurulanacak, sen yemeğini yedikten sonra tekrardan giyersin" dedi. Elbiseleri alıp duşa girdim ve kapıyı kilitledim. Üzerimi çıkarttım. Gözümle banyoyu süzdüm. Kendi kendime "Ulan burada kesin kamera vardır" diye geçirdim. Herhangi bir şey yoktu ama banyoda bizim salondan 2 3 kat rahat büyüktü resmen. Küvet falan her şey vardı. Hemen hızlıca sıcak suyla banyo yapıp bana verdikleri havlu ile kurulandım. Çok tuhaftı tanımadığım bir şehirde tanımadığım insanların evinde duş alıyordum resmen... Getirdiği elbiseleri giyindim ve üzerime cuk oturmuştu resmen. Sanki kendime özel almışım gibiydi. Elbiseleri kirli sepetine atarken, kendi pantolonumun cebindeki parayı hissettim. Eğer hissetmeseydim parayla birlikte kirli sepetine atıp gidecektim. O pantolonumdan alıp üzerimde ki pantolonun cebine koydum. Işığı söndürüp aşağıya indim. Hizmetçi "Gel" diyerek beni sofraya götürdü. Adam, karısı ve kızı masada oturuyorlardı. Adamla kadın bir şeyler konuşuyor kızları ise telefonla uğraşıyordu. Adam bana "Geç otur Mustafa'cım" dedi. Kızlarının yani Sümeyye'nin yanı boştu ama ben ona biraz uzak oturdum. Ardından Sümeyye oturduğu yerden kalkıp benim yanımda ki boş koltuğa oturdu. Telefonunu cebine soktu ve eliyle saçıma dokundu. Yeni duş aldığım için biraz ıslaktı. Annesi "Sümeyye!" diye sesini yükseltti. Hemen ardından Kadın bana bakarak "Çok güzel olmuş elbiselerin" dedi. "Teşekkür ettim." Neden elbiselerin dedi anlamadım zaten değiştirecektim tekrardan. Adam "Benim adım Gülafer bu da karım Gül" dedi ardından kızını göstererek "Bu da kızım Sümeyye" dedi. Seni zaten dışarıda tanıdık" dedi. Ses etmeden dinliyordum. Biraz konuştuktan sonra "Eee Mustafa anlat bakalım ailen nerede? Ne yapıyordun orada" diye sordu. Doğruyu anlatsam beni eve geri götürürmüydü? Sıkıntılı insanlara benziyorlardı açıkcası. İçimde bir huzursuzluk vardı zaten ama artık dahada fazla huzursuzlamıştım nedense. Ne cevap versem ki? Evden kaçtığımı, babamın parasını çaldığımı anlatmaya çekiniyordum açıkçası. Gülafer düşündüğümü anlamış olmalı ki "Neyse boş ver önemli değil" dedi. Sofrayı göstererek "Yemeğe başmadan önce dua edelim" dedi. Gülafer duayı okuyordu ama herkes ellerini birleştirmiş bir şekilde dua ediyordu. Yani ilk defa görüyordum ama bende sırıtmamak için onlar gibi ellerimi birleştirdim. Dua Ya Rab diye başlamıştı her dediği şey normal geliyordu ama sonunda İsa Mesih'in adıyla Amin demesi beni şaşırtmıştı. Bunu hiç unutamıyorum. Herkes amin dedikten sonra yemeğe başladı. Kendimi çok garip hissediyordum, utanıyor ve çekiniyordum. İçimden "Keşke duş almasaydım, keşke hiç gelmeseydim" diye söyleniyordum. Gülafer'in karısı Gül hanım bana bakarak "Yemeğini ye, Mustafa" dedi. Utana utana çatalı alıp adını bilmediğim ama içinde patates olan yemekten bir parça aldım ve uzun bir süre ağzımda çiğnedim. Sümeyye bir tabağa her çeşitten koyup benim önüme koydu. Ardından Gülafer "Bunu bitirmeden sofradan kalkamazsın" dedi. Gülafer'e bakarak "Çok aç değilim ama" dedim. Ardından karısı "Ye ye zaten zayıfsın, yemek yemen lazım" dedi. Anlaşılan yemeden kurtulamayacaktım çok ısrarcı ve inatçıydılar. Adını bilmediğim tuhaf şeylerden vardı tabakta. Zor da olsa bitirdim. Başımın ağrısı tekrardan başlamıştı, tam da sırasıydı. Gülafer'e bakarak "Gülafer abi saat kaç otobüsüm 12 de kalkacakta benim" dedim. Gülafer cebinden telefonu çıkartıp baktıktan sonra "Daha 2 saat var 1 saate çıkarız" dedi. 1 saat daha durmak istemiyordum burada o yüzden "Gülafer abi ben kendim gideyim en iyisi, size de zahmet olmaz" dedim. Gül hanım "Olur mu öyle şey bu saatte hayatta tek başına bırakmam" dedi. Sümeyye kolumu dürterek "Gel yukarıya çıkalım" dedi. Gülafer'le Gül hanıma baktım, kafalarını "Git git" dermişçesine sallıyorlardı. Sümeyye sandalyeden kalkıp bana "Hadi hadi" diyordu. Ayağa kalktım ve Sümeyye ile yukarıya doğru çıktım. Evleri 3 katlıydı ve çok ama çok büyüktü. Sümeyye'nin peşinden yürüyordum, galiba birden fazla hizmetçi vardı evde. Sümeyye'ye "burada kaç kişi yaşıyor" diye sordum. Sümeyye "Ben, annem, babam, hizmetçilerimiz Asena,Tuğba, Aslı. Aşçılarımız ise Salih abi ve karısı Hatice. Bir şoför ve 2 tane de güvenlik görevlisi var" dedi. Şoför ve güvenlik görevlilerin isimlerini hatırlayamadım. Sümeyye'nin odasına girdiğimizde Sümeyye kapıyı arkamıza kitledi. Sümeyye'ye şaşkınlıkla bakarak "Kapıyı neden kilitledin ki?" diye sordum. Bana "Bak şimdi" diyerek yatağının altından bir şey aldı. Bana göstererek "Bunun için kitledim, kimse görmesin" dedi. Elinde tuttuğu şey sigaraya benziyordu. Sümeyye'ye "Sigara mı o? Ben hiç sigara içmedim" dedim. Sümeyye kahkaha atmaya başladı, sanki komik bir şey söylemişim gibi. Bana "Ne sigarası oğlum, ot bu sigaradan çok farklı" dedi. Pencerenin önünde tam oturup manzarayı izlemelik bir yer vardı. Beni oraya oturttu, kendiside karşıma oturdu. Pencereyi açtı ve elinde ki sigara benzerimsi şeyi yaktı. İçine bir duman çekti ve bana uzattı "Hayır" dedim. "Emin misin?" diye sordu. Kafamı sağa sola sallayarak "Hayır" dedim. Pencereden soğuk geliyordu, yeni duş aldığım için miydi yoksa Ankara geceleri çok mu soğuk oluyordu anlayamamıştım, bildiğim tek şey üşüdüğümdü, ama temiz hava almak başımın ağrısını az da olsa geçirmişti. Sümeyye sigarasını içerken bende gözlerimle odayı süzüyordum. Odası gerçekten güzeldi, belki de her genç kızın hayal edemeyeceği şeylere sahipti. Kocaman bir televizyon, neredeyse duvar kadardı. Hayatımda bu kadar büyük televizyon gördüğümü zannetmiyorum. Sümeyye bana saçma sapan anılarını anlatıyordu, bende dinliyormuş gibi yapıyordum. Bana 'Senin instagramın yada facebook'un var mı?" diye sordu. Facebook'um vardı ama instagramı o zamanlar kullanan çok insan yoktu. Bende "Hayır ikisini de kullanmıyorum" diye cevap verdim. İnatla bana İnstagram hesabı açtı. Bu arada o gün açtığı İnstagram hesabını hala kullanmaktayım. Saat bayağı geçmişti Sümeyye'ye "Ben artık gideyim" dedim. Sümeyye "Ne güzel oturup muhabbet ediyoruz işte yarın gidersin, otobüs her gün var" dedi. Bende "Maalesef bileti aldım bile bu geceye, saat 11'e geliyor" dedim. Kapının önüne gelip kilidi açıp aşağıya indim. Gülafer gözünde gözlük elinde kitapla kanapede oturuyordu. Gülafer'in yanına gidip "Abi saat 11'e geliyor" dedim. Gözlüklerinin altından bakarak "Mustafa'cım şoförü bir yere yolladım hala gelemedi benim de başım ağrıyor seni yarın göndersem olmaz mı bu gecelik bizim misafirimiz ol" dedi. O an saniyeler içinden kafamdan bir sürü şey geçti. Ama daha önce hiç tanımadığım insanların evinde de kalamazdım, neyin nesi olduklarını bilmiyordum ki. Gülafer'e "Abi ben kendim giderim taksi tutup hiç önemli değil" dedim. O ara Gülafer ile konuşurken karısı Gül hanım salona geldi. Gülafer karısına "Gül Mustafa gitmek istiyor ama bu saatte bırakmanın doğru olacağını sanmıyorum sen ne diyorsun?" diye sordu. Karısı da "Olmaz Mustafa rica ediyorum sana hem elbiselerini de yıkatmadık henüz yarın senin için daha iyi olur" dedi. Hafiften kekeleyerek "Ama ben otobüs biletini aldım para verdim" dedim. Gülafer "Önemli değil ben seni zaten buradan gönderirken parasız göndermeyecektim" dedi. Elimle cebimi tutarak "Benim param var" dedim. 10 dakikalık gideyim, gitme kal muhabbetinin ardından geceyi burada geçirmeye karar verdim. Zaten başım ağrıyordu. Gül hanıma bakarak "Gül abla herhangi bir ağrı kesici var mı? Başım biraz ağrıyor da" dedim. Gül hanım "Canım kıyamam sana" diyip koştura koştura bana bir hap ve bir bardak su getirdi. İlacı ağzıma atıp suyu içtim. "Teşekkür ederim" dedim. Kadın su bardağını masanın üzerine koyup yanıma geldi ve bana ilk karşılaştığımız gibi sıkıca sarıldı. Neden böyle tuhaf davranıyorlardı anlam veremiyordum. Ama bana öyle sıkıca sarılması gerçekten hoşuma gitmişti. Bilmiyorum ama mutlu olmuştum. Bana "Yeni doğmuş civcivler gibi kokuyorsun" dedi. Biraz geri çıktı gözleri hafiften yaşlanmıştı. Yukarıdan Sümeyye bağırdı. "Mustafa, Mustafaa" diye. Gül hanım bana "Git bakalım ne istiyor o deli" dedi. Biraz moral bozukluğuyla yavaşça yukarıya çıkıyordum. Çıkarken kendi kendime "İnşallah bilet parasını kurtarırız" diyordum. 45 TL mi ne vermiştim, o zamanlar benim için büyük paraydı. Acaba annemle babamı arasam mı? Ne derlerdi ki? Çok kızarlar mıydı ki? Ne zaman bunları düşünsem içime korku ve huzursuzluk düşüyordu. Sümeyye'nin yanına geldiğimde "Bana bağırmıştın" dedim. Bana "Şimdi mi gidiyorsun?" diye sordu. "Hayır maalesef yarın gideceğim" dedim. Sümeyye "Olley" diyerek havaya zıpladı. Bu kız benden büyük olmasına rağmen çocuk gibi hareket ediyordu. Bana "O zaman bu gece film gecesi yaparız. Arkadaşlarımı da çağırırım, hepsiyle seni tanıştırırım" dedi. Hiç çekemezdim ama "Sen bilirsin" demekten başka bir seçeneğim yoktu. Tekrardan Sümeyye'nin odasına girdik. Ben hemen pencerenin önünde ki yere oturup dışarıyı izlemeye başladım. Sümeyye arkadaşlarını tek tek arayıp konuşurken ben de o baş ağrısı ile bir taraftan dışarıyı izliyor bir taraftan da evden kaçmanın pişmanlığını hissediyordum. Anlamsız bir şekilde başımın ağrısı geçmek yerine sanki daha da şiddetleniyordu. Bir an önce kafamı koyup uyumak istiyordum. Ama Sümeyye'nin o heyecanla arkadaşlarını çağırması... Uğraşamazdım oturduğum yerden ayağa kalkıp Sümeyye'nin yanına gittim. Hala telefonla konuşuyordu. Telefonda ki kişiye "Bir saniye tatlım" dedi ve bana bakarak "Efendim Mustafa" dedi. Kısık bir ses ile "Sümeyye başım ağrıyor, ben film izlemeyeceğim gibi" dedim. Biraz sustuktan sonra "Lavabo ne taraftaydı?" diye sordum. Sümeyye "Önemli değil gel seni götüreyim" dedi. Telefonda ki kıza bir şeyler dedikten sonra telefonu kapattı. Sümeyye'nin peşinden lavaboya kadar gittim. Lavabonun kapısının önüne geldiğimde Sümeyye'ye "Teşekkürler" dedim ve içeri girdim. Sıkıntı şuydu ki lavaboya girdim ama Sümeyye kapının önünde bekliyordu. Sümeyye'ye "Kapıyı kapatabilir miyim?" diye sordum. Bana bakarak "Ne yapacaksın?" diye sordu. Ne dememi bekliyordu ki. "Elimi yüzümü yıkayacağım" dedim. Gülerek "İyi de bunun için kapıyı kapatmana gerek yok ki" dedi. Bende "Ama işemem de lazım, bugün hiç işemedim" dedim. Tekrardan gülerek "Tamam işe zaten arkanı dönüp ayakta işemeyecek misin? Ben hiç bir şey görmem" dedi. Başım ağrıyordu, uğraşamazdım. Ayakta durduğum her dakika beni daha çok yoruyordu sanki. Çeşmenin önüne gelip suyu açtım, elimle yüzüme 2 defa su çarptıktan sonra aynaya baktım. Gözlerimin içi uykusuzluktan kıpkırmızı olmuş. Kafayı çekmiş gibi duruyordum. Kafamı çevirip Sümeyye'ye baktım. Hala orada duruyordu. Zaten lavabo büyüktü beni oradan göremezdi. Tutulabilecek gibi olsaydı dayanırdım ama karnıma sancılar giriyordu. Klozetin önüne gelip işemeye başladım. Arada bir kafamı çevirip Sümeyye'ye bakıyordum. Biri bizi bu şekilde görse açıklamasını yapamazdım. Hızlı bir şekilde işedikten sonra sifonu çektim ve ellerimi yıkadım. Sümeyye bana bakarak "Erkekler böyle işiyor ha? Nasıl yapıyorsunuz?" diye sordu. Ya bu kız salaktı, yada salak taklidi yapıyor gibiydi. Konuyu değiştirerek "Ben nerede yatabilirim, salonda ki koltukta falan uyuyabilirim" dedim. Bana "istersen benim odam da yada kardeşimin odasında yatabilirsin" dedi. Sümeyye'ye bakarak "Kardeş mi? Ben sizden başkasını görmedim ama, bir yerde falan mı?" diye sordum. Sümeyye'nin yüzü değişti ve bana "Geçen yıl öldü, kanserden" dedi. Çok kötü olmuştum. Sümeyye'ye "Allah rahmet eylesin" dedim. Sümeyye bana "O şuanda İsa'nın yanında, çok mutlu" dedi. "İsa'nın yanında mı?" diye sordum. Lavabonun ışığını söndürüp koridora doğru yürüdük. Bana bakarak "Biz müslüman değiliz Hristiyanız" dedi. "Heee" diyerek anlamış gibi yaptım. Sümeyye beni kardeşinin odasına bırakıp gitti. Oda da kardeşinin fotoğrafı doluydu, acaba burada yatmak doğru muydu? Üzerimde ki elbiseler ölü bir çocuğa aitti. Bir an önce kendi elbiselerimi giyinip gitmek istiyordum. Yatağa uzanıp kafamı yastığa yasladım. Koyar koymaz uyumuşum. Birden hafif bir tıkıtıyla gözümü tekrardan açtım. Uykum çok hafiftir o kadar yorgun olmama rağmen en ufak seste uyandım. Pencereden dışarısının halen karanlık olduğu görünüyordu. Kafamı kaldırıp etrafa baktığımda odaya girenin Sümeyye olduğunu anladım. Bana bakarak sessizce "Seni uyandırdım mı?" diye sordu. İki elimle gözlerimi ovaladım. Kendimi mal gibi hissediyordum. Sümeyye yattığım yatağın üzerine oturdu ve bana bakarak "Senden bir şey rica edeceğim" dedi. Biraz umursamaz bir şekilde "Efendim Sümeyye" dedim. Omuzunu göstererek "Buram ağrıyor masaj yapar mısın?" diye sordu. Başım artık ağrımıyor dönüyor gibiydi, bu yüzden agrasif bir şekilde cevap verdim. "Neden hizmetçilerden birisini uyandırmıyorsun, git onlara söyle" dedim ve kafamı tekrardan yastığa koydum. Sümeyye hiç ses etmedi yada etti ama ben duymadım. Dayanamıyordum daha fazla midem bulanıyordu. Yataktan kalkıp oraya buraya çarpa çarpa hızlı hızlı lavaboya koştum. Klozete yetişemeden yere doğru kusmaya başladım ama nasıl kusuyorum, kendimi durduramıyorum ciğerimi çıkartacak gibi kusuyordum. Kusmam durunca elimle ortalığı temizlemeye başladım. O ara lavabonun kapısının önüne Sümeyye geldi. Beni o şekilde görünce ağzı açık kaldı. Hemen çeşmenin yanına gidip suyu açtım ve ellerimi yıkamaya başladım. Ellerimi yıkadıktan sonra Sümeyye'ye baktım bir şeyler diyordu, konuşuyordu ama kulaklarım sağır gibiydi hiç bir şey anlamıyordum. Sonra "BUMM" diye bir ses duydum. Sadece o sesi duydu kulaklarım. "OH be dedim, Dünya varmış rahatladım. Başımın ağrısı geçmişti, hiç ağrı yoktu." Gözümü hastanede açtım. Gözümü açtığım gibi başımın ağrısı geri geldi. Etrafıma baktığımda Gülafer, Gül hanım ve Sümeyye'yi gördüm. Bir kaç tane de hemşire vardı. Ne olmuştu ki, ben 2 dakika da hastaneye gelmiştim. Alttan hava alıyordum. Hafiften üzerimde ki battaniye gibi şeyi kaldırdığımda üzerimde don bile yoktu. Çırılçıplak uzanıyordum. Doğrulmak istedim ama hemşire "Yat" dedi. Gülafer, eşi ve kızı yanıma geldi. Gülafer'e "Abi pantolonum nerede cebinde para vardı" dedim. Gülafer "Merak etme bende paran önemli olan bu değil sen neden bize söylemedin başının bu kadar şiddetli ağrıdığını, beyin kanaması geçirmişsin" dediler. Tek gözüm kapalıydı, üzerinde sargı vardı. Elimle sargıyı yoklayınca Sümeyye "Bir anda bayıldın ve kaşının üzerine düştün. Kaşın patladı." dedi. Sanırım hemşire uyandığımı gördü de içeriye 2 tane polis girdi. Polisi görünce benim içime büyük bir korku düştü. Polis Gülafer ve ailesini dışarıya çıkartıp yanıma geldi. Bana bakarak "Ailen nerede? Üzerinde hiç bir şey çıkmadı. Dışarıda ki insanlar sadece adının Mustafa olduğunu biliyorlar. Seni misafir etmişler doğru mu bu? Sana zarar verdiler mi?" diye beni soru yağmuruna tuttu. Her şeyi tek tek anlattım. Ama babamın kafama sertçe vurduğunu söylemedim, gelirken düşüp kaldırıma vurdum ve ondan olabileceğini söyledim. Polisler TC'mi sorguladıktan sonra bana "Zaten hakkında kayıp ihbarında bulunmuşlar dün akşam, büyük ihtimal ile annenle babandır" dedi. Yani Amasya'ya gitmek yalan olmuştu. Polisler ifademi aldıktan sonra gittiler. Ertesi günün sabahı ise hastaneye annem ile babam geldiler. Gülafer ve karısı Gül de hastanedeydiler. Sümeyye ise okula gitmişti. Annemle babam beni görür görmez sarıldılar. Annem nasıl ağlıyor. Babam hiç kızmadı bile. Belki de eve gidene kadar böyle sakin kalacaktı. Ardından annem ve babam Gülafer ve karısıyla tanıştılar. Olayı anlattılar. Gülafer cebinden parayı çıkartıp babama uzattı ve babam da teşekkür ederek aldı. Gülafer ve karısı annemle babam geldikten sonra ayrıldılar. Gül hanım ayrılırken çok ağladı nedeni nedir ağlayacak anlam verememiştim o zaman. Demek ki kadın beni ölen oğlunun yerine koymuştu. Olabilir de olmayabilir de belki başka bir sebebi vardı. Bu onları son görüşümdü. Sümeyye'yi ise hiç görmemiştim bile okula gittiği için. O gün hastaneden taburcu oldum ve arabamıza binip İstanbul'a geri döndüm. Kafamda sargı bezi ile indiğimde mahallede ki komşuların bakışı ve aralarında konuşmaları... Babam bir daha bana vurmadı, annem ise üzerime çok düşmeye başlamıştı. Gerçi babam aylar sonra ettiği küfürler ile kalbimi kırıyordu ama ona da alışmıştım. Her sinirlendiğinde "Keşke yine siktir olup gitsen" demesi. Tuhaf bir adam. Eğer Sümeyye'nin odama geldiği gece başım ağrımasaydı ne olurdu bilemem. Ama yapmazdım öyle bir şey. Zaten Sümeyye instagram hesabımı ilk açtığında benden onu ondan beni takip etmişti. Hala ara ara fotoğraflar atar. Güzel kız olmuş. Allah sahibine bağışlasın ne diyelim.