-Gabriel'in Doğumu Kentucky Cadiz Kasabasında bir çiftlik evinde 2 Ekim 1997'da gözlerini hayata açtı, gözlerini ilk açtığı zaman karşısında köyün Doktoru Luis Amcası vardı, hemen sonra Babası Ben Jones'in kucağına gelivermişti. Babası Ben Jones kasabanın yaşlı kurt'u, Şerifiydi herkesi tanır herkes tarafından sevilirdi. Mike Wooders'ın kızı olan Jean Wooders ile çocukluklarından beri yaşadıkları aşk'ı genç yaşlarında resmiyete döküp 21 yaşında dünya evine girmeye karar verdiler. Annesi Jean Jones kasaba kliniğinin baş hemşiresiydi, orta sınıfın üstlerinde zaman zaman varlıklı olucak şekilde yaşayıp gidiyorlardı. Jones çifti 4 çocuğa sahip oldular 2si kız 2si erkek Gabriel çiftin en küçük yavrusuydu, Abileri ve Ablaları ellerine işlerini almış hayatı deneyimlerken Gabriel daha yeni doğmuştu, Ailesi için sürpriz bir bebek olan Gabriel Uygun koşularda doğmamasına ve Annesinin Hamilelik sürecinde hiç durmadan çalışmasına rağmen gayet sağlık doğmuştu, fakat annesi için hiç sağlıklı bir doğum olmamıştı. -Jones Ailesi Kentucky'nin ilk yerlilerinden olan Jones ailesi ne soylu nede geniş bir aile ağacına sahiptiler, çoğu zaman kasabalarından dışarı ihtiyaç olmadıkça çıkmayan dindar ve kasabasını iyi yöneten sadık bir aile olmuşlardır işte Jones ailesinin son ferdleri Ben Jones ve Jean Jones (Anne ve Baba), James Jones (En büyük Çocuğu), Jenna Jones ve Maria Jones (çift yumurta ikizi kız kardeşler) ve son olarak ailenin en küçüğü Gabriel Jones. Gabriel doğduğunda abisi 24, ablaları 15 yaşındaydılar Jones Çifti ise 50 lerinin ortalarındaydı -Gabriel'in Çocukluğu Gabriel her ne kadar sağlıklı bir şekilde doğmuş olsada Annesi Jean Jones doğum sürecinde kendini çok yıpratığı için ve uygun olmayan koşullarda doğum gerçekleştirdiği için doğum sonrası Komaya girdi bunun yanında doğum yaptığı ortamın koşullarından dolayı enfeksiyonlada savaşması gerekliydi. Kasabanın Doktoru Enfeksiyonu ön gördüğü için doğum sonrası Jean Jones'i hızlıca kasabanın kliniğinde müsaade altında tutu, enfeksiyonla ilgilenirken Jean Jones komaya girdi bu koma süreci Jones ailesi bilmese de yıllarca sürecekti. Komada geçirdiği yıllarda Kasbananın Doktoru Luis Thomson tarafından Kentucky şehir hastanesine sevk edildi, bu yüzden ailenin bir kısmı Annelerine bakabilmek ve süreci yakından takip edebilmek için Kentucky'e taşındılar ilk başta hesapta Gabriel, Babası ve İkizler Kasabada kalıcak abileri James Annelerine bakmak için taşınıcaktı. ama Gabriel bunu istemedi annesinin yanında olmak istediğini ve onun dualarının yanındayken ona yardım ediceğini savundu. Aile ilk başta karşı çıksada Gabrielin ısrarları ve hüzününe dayanamayıp Abisiyle birlikte Kentucky'e taşındılar tam bu sırada Gabriel İlk öğretim yaşlarına basmaktaydı bu yüzden Ailede ilk kez birisi üniversite ve lise dışındaki öğretimini kasaba dışında alıcaktı 7 yaşından itibaren abisiyle birlikte Kentucky şehir merkezinde yoğun bir hayat yaşan Gabriel Şehir hayatına alışmaya biraz zorlandı hızlı caddeler kalabalık ve kimsenin birbirini tanımaması Gabrieli biraz olsada gergin ve huzursuz etti ama öğretim hayatına atılmasıyla iyice kendini adate etti 9 yaşına bastığında rütin günün akşamı abisiyle eve geldiğinde abisinin uzun zamandır beklediği bir telefon geldi gelen telefon Annesiyle ilgilnen doktorun ta kendisiydi telefondaki kişiye övgüler yağdıran abisini nolduğunu anlamaya çalışarak geçiren Gabriel abisinin üstüne sarılmak için atlaması ve Gabriel'i sevinçten havalara fırlatmasıyla açığa kavuşmuştu annesi komadan çıkmıştı apart topar hızlıca Kentucky Şehir Hastanesine yol aldılar Gabriel defalarca geldiğinden Annesinin odasını ezberlemişti ordaki doktorlar ve hemşirelerde Gabriel'in bu durumuna alışmış ve onunla tanışmışlardı abisi hasta ziyareti için kayıt yaparken Gabriel abisinden sıyrılarak hızla annesinin olduğu odaya gitti kapıyı açtı ve içerde doktorlar ve hemşirelerle konuşan Annesini gördü kapı açılınca şaşıran doktor grubu Gabriel'in neşeli suratını görünce hasta yatağının yanından açılıp Annesinin görüşünü açtılar gayet sağlıklı turp gibi bir yavru koşarak annesine sarıldı ve 9 yıllık hasret son buldu. -Gabriel'in Öğrenim Hayatı Gabriel ilkokulda öğretmenleri tarafından sevilen, sakin ve zeki bir çocuktu. Abisi James Jones ve sevgilisi, Gabriel'e iyi ebeveynlik yapmışlardı. Ancak Gabriel, ilkokulun ilk yıllarında sürekli somurtuyor, arkadaşlarıyla konuşmuyor ve genellikle tek başına oyun oynayıp bir şeyler çiziyordu. Bu durum, annesinin komadan çıkıp sağlığına kavuşmasıyla değişti. O somurtkan, sakin çocuğun yerine gülümsemesi eksik olmayan enerjik bir çocuk oluverdi. Durumunu yakından takip eden öğretmenleri, ailesiyle sık sık iletişime geçip çocuklarını övüyor ve aileye moral olarak destek oluyorlardı. Anne Jean Jones komadan çıkmıştı ama 9 yıl komada kalmanın bedelini ağır bir şekilde ödüyordu. Bağışıklık sisteminin çökmüş olmasının yanında kemik ve kas erimesinden de mustaripti, yani uzun bir süre daha hastanede kalması gerekiyordu. Bu durum Gabriel'in çocuk aklı için pek anlaşılmasa da diğer aile bireyleri için oldukça yorucu ve endişeli bir dönem olacağı, Jean Jones'in komadan çıkışının ilk haftasında belli olmuştu. Annesinin Kentucky Hastanesi'nde kontrol altında tutulacağı için kasabaya geri dönmek gibi bir olasılıkları yoktu. Bu yüzden ilkokul ve ortaokulu da Kentucky'de okudu. Bu dönemler içerisinde Anne Jones, kimi zaman kendini iyi hissettiği için evde tedavi sürecine geçti, ama zaman zaman hastalığı şiddetlendiğinde tekrar hastaneye sevk edildi. Bu durum yılan hikayesi gibi uzadıkça uzadı ve aile içini oldukça yıprattı. Ortaokulda, bunca olumsuzluğa rağmen pozitif, neşeli ve sevecen tavrıyla öğretmenlerinin kalbini kazandı. Lise yılları ise annesinin vefatı ile yerle bir oldu. Kendini bildi bileli annesi için çabalayan bu küçük çocuk, ortaokuldan mezun olduktan 3 gün sonra annesini kaybetmişti. Artık amaçsızdı; onun için en değerli insanı kaybetmişti. Ergenliğe yeni girmenin etkisiyle duygularını doruklarda yaşadı, hayata karşı nefret ve öfkeyle doldu. Bu durum birkaç yıl devam etti. Neyse ki abisinin onu kollaması ve yıllarca destek vermesi, onu kötü bir yola sokmadı. Abisi, çapkın bir adamdı ve eğlenmesini bilirdi. Kimileri tarafından o, kasabalı çocuk ve onun absürt mizah anlayışı olarak görülse de Gabriel için bu hiç sorun değildi; bu tarz insanların yanında büyümüştü. Abisiyle kötü hissettiği zaman delicesine eğlenirlerdi. Abisi onun için bir kurtarıcı gibiydi; ne zaman canı sıkılsa, ne zaman kendini kötü hissetse abisinin yanına gider ve eğlenmek istediğini söylerdi. İşte o andan itibaren abisi ona hayatı boyunca unutamayacağı paha biçilemez anılar bırakırdı. Barlar, restoranlar, araba sürüşleri, konserler ve en önemlisi gece yabani hayvan avları; her biri Gabriel için eşsizdi. Ancak bunun dışında lise hayatı durgun ve yalnız geçti. Üç dört sadık arkadaşı dışında çok kişilerle iletişime geçmez, kendi halinde takılırdı. Bu zorluklara rağmen Gabriel, okulun en yüksek ortalamalarına sahip başarılı bir öğrenciydi. Bu durum, öğretmenleri tarafından üniversite konusunda baskılanmasına yol açtı. Aklında üniversite okumak gibi bir planı olmayan Gabriel, ailesinin ve öğretmenlerinin baskısıyla üniversiteyi düşünmeye başladı. Ne okumak istediği hakkında hiçbir fikri yoktu. Babası mimar, ablası ve abisi ise avukat olmasını istese de Gabriel bunların hiçbirine ilgisi olduğunu düşünmüyordu. Mühendislik belki olabilirdi, ama hangi mühendislik dalını seçecekti, bir türlü karar veremedi ve bir bataklığın içine gömüldü. Daha sonrasında bu bataklıktan bir tanıdığı sayesinde çıkıp tıp okumaya karar verdi. Ön program olarak Johns Hopkins Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümünü, öğretmenleri, tanıdıkları ve derslerindeki başarısı sayesinde tam burslu olarak Hopkins Fulfillment Programı ile kazandı. 4 yıl ardından, iyi bir ortalama ile asıl hedefi olan Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesini Stanford Merit Scholarships programında %100 burs ile kazandı. -Gabriel'ın üniversite bataklığı Gabriel, üniversite hakkında düşünürken annesiyle konuşmak istedi. O dönemde annesi yine komaya girip çıkıyordu ve bu konuşma da bu koma zamanına denk geldi. Gabriel, komada olsa bile annesinin yanında olmak istedi ve o gün refakatçi olarak kalmaya karar verdi. Annesinin yanında otururken olan biteni anlamaya çalıştı ve sandalyesine gömülüp düşüncelere daldı. Tam bu sırada nöbetçi doktor Jacob Evans odaya girdi ve rutin kontrolleri yaptı. Kontroller sırasında, Gabriel’in asık suratını fark etti. Genel olarak neşeli görünen bu çocuğu ilk kez görmüyordu. Bazen ailesiyle konuşurken, bazen de hastanın yakınlarından Gabriel’in ismini duyuyordu. Özellikle abisi James, sürekli Gabriel’i övüyor ve ismini ağzından düşürmüyordu. Doktor, odanın diğer köşesindeki sandalyeyi çekip Gabriel’e nasıl olduğunu sordu. Gabriel geçiştirici cevaplar verse de doktor onunla konuşmakta ısrarcıydı. Gabriel ona nasıl olduğunu sormasa da doktor, gününden ve yaşadığı zorluklardan bahsetti. Gabriel, doktorun konuşma tarzı ve babacan tavrından dolayı yumuşadı ve olayları tüm şeffaflığıyla anlattı. Belki başka birinin önünde bu kadar açık konuşmazdı, ama doktorun babacan tavrı Gabriel’in içini dökmesine neden oldu. Doktor, Gabriel’i dikkatle dinledi ve gerektiği yerlerde sorular sordu. Gabriel hikayesini bitirince doktor izin isteyerek yavaşça ayağa kalktı, sandalyeyi yerine koydu ve annesinin durumu hakkında kısaca bilgi verip odayı terk etti. Gabriel bu durumu biraz garipsese de içi rahattı. Önceden yaşadıklarını anlattığında gelen klişe lafları tekrar duymamıştı. Ayrıca, yabancı sayılabilecek birine bu kadar şeffaf bir şekilde her şeyi anlatmak Gabriel’e iyi gelmişti. Birkaç gün boyunca bu konuları takmadan annesinin yanında refakatçi kaldı. Refakat sırası tekrar abisine geçtiği gün, doktor bir kez daha odaya girdi, bu sefer üstünde önlüğü değil, deri ceketi vardı. Gabriel’e kısa bir gezinti yapmak istediğini ve sakıncası yoksa Gabriel’in de bu gezintiye katılmasından memnun olacağını söyledi. Gabriel önce biraz düşündü, sonra teklifi kabul etti. Doktor Jacob’un arabası, 1967 model gri bir Mustang'di. Arabaya binip kısa bir gezinti yaptılar. Gezinti sırasında Jacob’un yanmış eski evi, çocukluğunu geçirdiği terk edilmiş sokaklar ve eski okulları vardı. Jacob, küçükken uyuşturucu bağımlısı ailesinin polisle yaşadığı bir olaydan sonra vurularak hayatlarını kaybetmeleri üzerine öksüz kalmıştı. Yetimhanede işkence gibi geçen yılların ardından bir çift tarafından koruyucu aile programına yerleştirilmişti. Jacob her ne kadar yetimhaneden daha iyi bir durumda olsa da koruyucu ailesini hiç sevmemişti. Onlar için fazla yapmacık ve suni bir hayat geçiriyorlardı. İlk başta kaçmayı düşünse de bunun aptalca bir fikir olduğuna karar kılmış ve 18 yaşına kadar bu acıya katlanması gerektiğini anlamıştı. O zamanlar henüz 12 yaşında bir ortaokul öğrencisiydi. Zamanla acısıyla tatlısıyla 18 yaşına gelmiş, liseden öğretmenlerinin takdiriyle ve iyi bir arkadaş çevresiyle mezun olduktan sonra, tek bir dakika bile düşünmeden o yapmacık evden uzaklaşmış ve bir market zincirinde işe girmişti. Bunların hiçbirini yaparken düşünmemiş, sadece yapmıştı. Tek amacı o sahte aileden uzaklaşmaktı. Ancak uzaklaştığı zaman duraksamış ve durumunu gözden geçirmişti. Ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu. Gabriel gibi, Jacob da o kararsızlık çukuruna düşmüştü ama Gabriel’in aksine Jacob’ın etrafında anlatacak dahi kimsesi yoktu. Monoton günleri kalk, çalış ve yat üçlüsünden ibaretti. Arkadaşları ülkenin farklı yerlerine dağılmış veya hayatlarının sefasını sürüyorlardı. Zaten anne ve babası dışında tanıdığı bir aile ferdi de yoktu. Yıllarca süren monoton günler eşliğinde düşünmüş, sonunda bu düşünceleri ona pahalıya patlamıştı. Bir gün iş yerinde merdivenden düştüğü için kafasını vurmuş ve bayılmıştı. Gözlerini açtığında acilde olduğunu fark etti. Başı sargılı şekilde yatıyordu ve halsizliğinden dolayı başı hariç hiçbir uzvunu hareket ettiremiyordu. Etraftaki kaosu merak edip zor bela doğrulmayı başardığında acilin yoğun ortamıyla karşılaşmıştı. Onunla ilgilenmesi gereken doktor gelip ilgilenene kadar acilin kaosunu izlemeye devam etmişti. Bir hafta boyunca hastanede kalmıştı ve bu süreçte hastaneyi gözlemlemişti. Yıllardır aradığı cevabı hastanede bulmuştu. Onun ait olduğu yer burasıydı. Kollarını sıvayıp tüm zorluklara rağmen bir şekilde tıp okumuş ve bugüne gelmişti. Jacob bu hikayeyi, çocukken kaldığı yetimhanenin yakınlarında, yetimhaneyi gören bir tepenin üstünde, arabanın içinde her detayına kadar Gabriel’e anlattı. Gabriel, dikkatle dinledikten sonra ona neden bu hikayeyi anlattığını sordu. Jacob, “Düştüğüm o çukura senin de düşmeni istemiyorum da ondan,” dedi. Ardından tıp okuyabileceğini, en azından bu imkanı düşünmesi gerektiğini belirtti. Birkaç dakika sessizce yetimhaneye bakakaldıktan sonra arabayla hastaneye döndü. Gabriel’i hastaneye bırakırken, “Dediklerimi iyi düşün. Olur da bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun,” dedi ve arabasıyla uzaklaştı. Gabriel, annesinin odasına çıktığında abisi içeride oturuyordu. Gabriel içeri girip elleri cebinde, sakin ve kendinden emin bir ses tonuyla, “Ben doktor olacağım,” dedikten sonra abisini dinlemeden sakin adımlarla odadan çıktı. -Gabriel'in Jhons Hopkins üniversitesindeki günleri Baltimore, Maryland'de geçirdiği üniversite yılları Gabriel için oldukça zorlu bir dönemdi. Biyomedikal Mühendislik okuduğu bu yıllarda, suç oranı yüksek bir mahallede, eski bir binada yaşıyordu. Binanın eski olmasından dolayı neredeyse her hafta bir gün su borularıyla uğraşıyor, eşyalarının lağım suyuna bulaşmaması için çeşitli çözümler bulmaya çalışıyordu. Bu çözümler az da olsa işe yarasa da, genellikle ders notları dahil birçok eşyası bir şekilde ıslanıyordu. Gabriel bu iğrenç durumdan nefret etse de zamanla alıştı ve bu sorunu önemsememeye başladı. Ancak bu, "sorunlar havuzunda" sadece bir damlaydı. Mahallenin yüksek suç oranı, Gabriel için başlıca bir sorun haline gelmişti. Köyde büyümüş ve çocukluğundan beri ağır yüklerin altında kalmış biri olarak, güçlü fiziği ve 1.86’lık boyu sayesinde birkaç kez gasp girişiminden kaçmayı veya kas gücüyle kurtulmayı başardı. Zamanla mahallenin abisi olarak görülebilecek tiplerle tanışıp onların güvenini kazandıktan sonra bu sorundan da bir şekilde sıyrılmayı başardı. Ancak şehirdeki diğer bir sorun, eski sanayinin çevreye bıraktığı kötü izlerdi. Baltimore’un hem toprağı hem de havası, eski sanayinin atıklarından hâlâ arınamamıştı ve şehirdeki koku dayanılmaz boyutlardaydı. Gabriel, sıcaktan nefret etmesine rağmen, yaz akşamlarında bile kokudan kurtulmak için camları ve kapıları kapalı tutmak zorunda kalıyordu. Ancak bu önlem bile sorunu sadece daha katlanılabilir hale getiriyordu. Bütün bu sorunlara rağmen, Gabriel'in bu eski apartmandan başka seçeneği yoktu. Baltimore’da eğitim aldığı yıllarda ciddi bir konut sıkıntısı vardı ve bu durum kira fiyatlarına yansıyordu. Annesinin tedavisi için maddi sıkıntı çeken Jones ailesi, Gabriel’e para göndermekte zorlanıyordu. Gabriel ise bu sorunları göze alarak bu yola çıkmıştı. Üniversitenin verdiği burs ile zar zor kirayı öderken, diğer ihtiyaçlarını karşılamak için şehrin diğer ucundaki "Cafe On The Square" adlı bir kafede part-time barista olarak çalışıyordu. Gabriel için bu durum sorun değildi; köyde büyümüş biri olarak materyalist biri değildi ve bir şekilde yaşamını sürdürebiliyordu. Üniversitenin ilerleyen dönemlerinde zorunlu stajlarla gelirini artırarak bu sorunu da çözmeyi başardı. Ancak Gabriel’in canını sıkan, etrafındaki diğer öğrencilerin aynı zorlukları yaşamıyor oluşuydu. Johns Hopkins Üniversitesi, Amerika’nın köklü okullarından biri olarak bilinir ve buradaki öğrenciler genellikle çalışkan, azimli ve yenilikçi tavırlarıyla tanınırdı. En azından medyada böyle yansıtılıyordu. Aslında, bu öğrencilerin çalışkan oldukları doğruydu, ancak Gabriel’e göre çoğu hayatı boyunca şımartılarak büyümüş, zorluk görmemiş, sıkıcı tiplerdi. Gabriel, bu insanların arasında kendisine bir nebze yakın kişiler bulmayı başardı ve onlara ayak uydurmakta zorlanmadı. Sosyal çevresine uyum sağlamıştı, ancak her ne kadar bu grupların içinde bulunsa ve seviliyor olsa da, kendi sorunlarını asla onlara açmıyor, yaşadıklarını içinde saklayarak tek başına mücadele ediyordu. Sosyalleşmenin dışında, pek fazla sosyal aktivitesi de yoktu. Bu dönemde birkaç sevgilisi olsa da, ilişkileri genellikle birkaç ay süren, anlık cinsel dürtülerle başlayan ve kısa sürede biten ilişkilerden ibaretti. Zorluklara rağmen Gabriel, Johns Hopkins Üniversitesi'nden ortalama üstü bir dereceyle mezun oldu ve tıp hedefi için yeni bir aşamaya geçmek üzere Stanford Üniversitesi’ne adım atmaya hazırdı. -Gabriel'in Standford üniversitesi günleri Stanford, Kaliforniya'da geçirdiği günler Gabriel için oldukça iyi başlamıştı. Stajyer olarak çalıştığı ilaç firmasında güzel paralar biriktirmiş ve çocukluk hayali olan Harley Davidson marka bir Cruiser motoru ile üniversitenin ilk yılına adım atmıştı. Her şey harika gidiyordu, ta ki annesine gönderdiği mektupların cevapları kesilene kadar. Gabriel, başlangıçta postacılarla ilgili bir hata olduğunu düşündü, ancak kısa süre sonra işler garipleşmeye başladı. Abisi, acil olarak Kentucky'e gelmesi gerektiğini söyledi. Gabriel sebebini sorsa da cevap alamadı. Aklında bir sürü soru ile arkadaşı Ellie'yi de yanına alarak motoruna bindi ve Kentucky'e doğru yola çıktı. Yol boyunca konunun annesiyle alakalı olmaması için dua etti, ancak vardığında karşılaştığı manzara bu korkusunu doğruladı. Hastaneye geldiğinde onu abisi ve Doktor Jacob karşıladı ve verdikleri acı haberle Gabriel yıkıldı. Yılın başındaki o güzel başlangıç, bir anda yerle bir olmuştu. Doktor Jacob tarafından morga götürülen Gabriel, annesinin başında saatlerce ağladı. Doktor Jacob, Gabriel'e destek olarak tüm bu süre boyunca yanında kaldı. Annesi, kasabanın mezarlığında güzel bir yere defnedildi. Cenaze töreni oldukça sade ve hüzünlü geçti. Gabriel, mezarın başına kilitlenmişken, insanlar son konuşmalarını yapıyor ve üzüntülerini paylaşıyordu. Sıra Gabriel'e geldiğinde, mikrofonu eline alarak konuşmaların yapıldığı yere geçti ve uzun süre duraksadı. Sonra, karşısındaki topluluğu suçlayarak veda konuşmasını şu şekilde yaptı: "Hayatım boyunca bu olayın gerçekleşme ihtimalinden kaçtım... Ama içten içe biliyordum ki bu kaçış sonsuza kadar süremezdi. Bu düşünceyi sürekli kafamdan silmeye çalıştım... Lakin korkarak kaçtığım bu şey beni yakaladı... Annemin ölümü, çocukken anlam veremediğim ve zihnimin derinliklerine gömdüğüm bazı düşünceleri gün yüzüne çıkardı... Annem benim yüzümden öldü. Belki ben hiç doğmamış olsam, bu kadın bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Kimse kendisini annemin ölümü için suçlamasın. Suçlanacak tek kişi varsa, o da benim!" Bu sözleri sarf ettiğinde, herkes dona kaldı. Gabriel, son cümlesini söyledikten sonra kimseye bakmadan motoruna doğru yürüdü. Herkes şaşkınlık içinde kalmışken, Ellie onun peşinden giden tek kişi oldu. Motoruna binip gitmek üzereyken Ellie, Gabriel'i sakinleştirmeye çalıştı, ancak onun uzaklaşmasına engel olamadı. İlerleyen günlerde, ailesi Gabriel'e ulaşmaya çalıştıysa da hiçbir şekilde onların çağrılarına yanıt vermedi. Ellie ile birlikte Kaliforniya'ya geri döndüler. Kentucky ve Kaliforniya arasındaki yolculuk boyunca Gabriel, Ellie ile zorunlu olmadıkça konuşmadı. Kaliforniya'ya vardığında Ellie'yi evine bıraktı ve ardından bir marketten kutularca alkol alarak kendi evine geçti. Haftalarca Gabriel'den haber alınamadı. Bu kendini kaybetme durumu, neredeyse okulun ilk yılında derslerinde başarısız olmasına neden olacak seviyeye kadar ilerledi. İlk senesini zar zor geçirdi, ancak ikinci yılına kıl payı başladı. Bu dönemde, Gabriel'in yanında en çok olan kişi, ya da en azından ona en çok destek olan kişi yine Ellie oldu. Üniversitenin ilk iki yılı Gabriel için oldukça zorlu geçti, ancak büyük zorluklarla bu yılları atlattı. İki yılın ardından, zorda olsa annesinin ölümünü, çevresindekilerin ve en önemlisi Ellie'nin desteğiyle biraz olsun aşmayı başardı. Geriye kalan iki yılı, Gabriel'in hesabına göre stajlarla geçecekti. Bu iki yılı sorunsuz atlatıp tezini yazdıktan sonra mezun olmayı planlıyordu. Ancak hesaba katmadığı bir şey vardı: Dünya tarihinin en büyük salgınlarından biri olan COVID-19, staj dönemine denk geldi. Gabriel, COVID dönemi boyunca stajyer olarak Kaliforniya Stanford Hastanesi'nde çalıştı. Stajın zorlukları bir yana, COVID nedeniyle yaşanan kayıplar Gabriel'in mental sağlığını fazlasıyla zorladı. Özellikle, belki de bugün burada olmasının sebebi olan Doktor Jacob Evans'ın ölümü, Gabriel'i derinden etkiledi. Zor bela bu dönemi atlattıktan sonra, tezini "Acil Servislerde Minor Kafa Travmaları ve Sonuçları" üzerine yazdı ve üniversiteyi ortalama bir dereceyle bitirdi. -Kaliforniyadaki son yıllı Kaliforniya'da geçirdiği son yıllar, Gabriel için birçok açıdan zorlayıcı oldu. Üniversiteyi bitirip diplomasını aldıktan sonra büyük bir rahatlama hisseden Gabriel, Kaliforniya'yı çok sevmişti. Bu nedenle burada kalıp çalışma imkanlarını araştırmaya başladı. Staj yaptığı hastaneden gelen ilk teklifi kabul etti ve hemen çalışmaya başladı. Bu süre zarfında, en zor dönemlerinde yanında olan Ellie ile uzun süredir aralarındaki aşk kıvılcımını resmiyete dökerek bir ilişkiye başladılar. Ellie Garcia, Kaliforniya doğumlu ve Gabriel gibi zor bir hayat sürmüştü. Yale Üniversitesi’nde Kimya bölümünü bitirdikten sonra, Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Gabriel ile aynı programda %100 burslu olarak okuma şansı elde etti. Zaten bu program sayesinde tanışmışlardı. Gabriel, her ne kadar hemen çalışmaya başlasa da, COVID döneminden sonra mesleğine olan ilgisini büyük ölçüde kaybetmişti ve işi artık eskisi kadar hevesle yapmıyordu. Hevesiz geçen günlerin birinde, mesaisini devredip soyunma odasında sevgilisi Ellie ile konuştuktan sonra motoruyla evine döndü. Kapıyı çalmasına rağmen açan olmayınca, yedek anahtarıyla kapıyı açarak içeri girdi. Ancak evin boş olduğunu fark etti ve Ellie’nin ortalıkta olmadığını anladı. Saatler süren cevapsız aramalar sonrası sevgilisinden endişelenmeye başlayan Gabriel, polislere haber verdi ve stresli bir bekleyiş başladı. Yıllardır yanında olan ve ona destek olan Ellie’nin nerede olduğunu, başına ne geldiğini merak ederken Gabriel, yatakta uyuya kaldı. Ertesi gün polis memurlarının kapıyı çalmasıyla uyandı ve Ellie’nin ölüm haberini bizzat onlardan aldı. Kısa bir şokun ardından ne yapacağını bilemeyen Gabriel, memurlar tarafından olay yerine götürüldü. Memurlara göre bu vaka intihar gibi görünüyordu. Ancak Gabriel, Ellie gibi birinin intihar etmeyeceğini biliyordu. Memurlara bunu anlatmaya çalışsa da, olay yerinde başka bir kanıt bulunmaması ve şüpheli sayısının neredeyse sıfır olması nedeniyle dava kapatıldı ve intihar olarak kaydedildi. Gabriel, Ellie’nin intihar ettiğine inanmayı reddetti. Daha birkaç gün önce Ellie için yüzük bakan Gabriel, şimdi onun ölüm haberini ailesine iletmek zorunda kalmıştı. Aklında birçok ihtimal dolanırken, hastası olan ve oturdukları bölgenin şerifiyle iletişime geçti. Şerif başlangıçta pek yardımcı olmasa da, Gabriel’in ısrarı üzerine ona az sayıdaki şüphelilerin isimlerini ve eşkâllerini verdi. Ancak şerif, daha fazla yardım edemeyeceğini belirtti. Bu bilgilerle Gabriel, çevresindeki tanıdıkları ve bağlantıları sayesinde bu şüphelilere ulaştı. Onları biraz hırpaladıktan sonra yine de bir şey öğrenemedi. Zaten otopsi raporunda da hiçbir kanıt çıkmamıştı; her şey intihar gibi görünüyordu. Ancak Gabriel bunu kabullenemedi. Ellie’nin gece yarısı, iyi haberlerle döndüğü bir toplantının ardından neden hiçbir not bırakmadan intihar edeceğine inanmak istemiyordu. Bu süreçte Gabriel, işinden ayrıldı ve tüm birikimlerini tüketti. Sonunda elinde kalan tek şey olan motorunu da satmak zorunda kaldı ve yıllar sonra Kentucky’e, ailesinin yanına geri döndü. -Jean Jones'in ölümünün Jones Ailesine etkisi Jean Jones'in ölümünün ardından Jones Ailesi, derin bir trajedi ve kargaşa içine sürüklendi. Ailenin diğer fertleri Jean Jones'i ara sıra ziyaret etmiş olsalar da, hastalığının ne kadar ciddi olduğunu tam anlamıyla kavrayamadılar. James Jones, annesinin durumunu diğer aile üyelerine aktarırken olayları genellikle basitleştirip değiştirerek anlattı, bu da ailenin geri kalanının içini rahatlatmıştı. Bu yüzden, Jean Jones'in ne kadar ağır bir hastalık geçirdiği hiçbir zaman tam olarak anlaşılmadı. Jean Jones'in ölümünden iki yıl önce, James Jones, Gabriel ile birlikte büyüdükleri Jessica Bucks ile evlendi. Bu arada Baba Jones, ailesini geçindirmek için daha da fazla çalışmaya başladı. Emekli olmak istese de, yerine geçecek kimse olmadığından çalışmaya devam etmek zorunda kaldı. Eşinin yanında olamadığı için kendini suçlayan Baba Jones, bu suçluluk duygusunu çalışarak hafifletmeye çalıştı ve Jean Jones'in bakım masraflarını karşılamak üzere büyük oğlu James'e düzenli olarak para gönderdi. Jean Jones’in ölümünden sonra kasaba halkı derin bir hüzne boğuldu. Gabriel'in annesinin ölümünden kendini sorumlu tutarak kasabayı terk etmesi, Baba Jones'u daha da derin bir depresyona sürükledi. Başlangıçta evde kimseyle konuşmadan odasında oturmayı tercih eden Baba Jones, bir süre sonra evde kalmaktan rahatsız olmaya başladı. Bu nedenle eski çadırını alarak kasabanın çevresindeki ormanlarda kamp yapmaya başladı. Kimsenin bilmediği bir yerde aylarca kamp yaptı. James, uzun uğraşlar sonucu babasını bulsa da, onu eve geri dönmeye ikna etme çabaları sürekli tartışmalarla sonuçlandı. Sonunda Baba Jones, James'e silah çekerek eve dönmeyi tamamen reddetti. Bu olaydan sonra, James babasını bir daha ziyaret etmedi ve eşi Jessica ile köy evine taşındı. İkizleri evlendirmeye karar verdiler ve onlara bakmaya başladılar. Bu süreç boyunca, kasabadaki hiç kimse Baba Jones ile iletişim kuramadı. Sadece ikizler, babalarına yemek götürüyor, ama onlarla da çok az iletişim kuruyordu. Gabriel'in de kasabadan ayrılmış olması, aileyi daha da yalnız bırakmıştı. Bir gün, Baba Jones aniden eve döndü. Kasabanın evinin ön kapısında ansızın beliren Baba Jones, sakalları ve saçları uzamış, tanınmaz bir haldeydi. İkizler, evi süpürürken içeri giren adamı tanıyamayıp korkuya kapıldılar, ancak onun babaları olduğunu anlayınca üzerine atlayıp sarıldılar. O gün sadece ailesine iyi olduğunu söylemekle yetinen Baba Jones, tekrar odasına kapandı. Yalnızca yemek ve tuvalet ihtiyaçları için odasından çıkıyor ve odasına biri girdiğinde tartışma çıkaracak kadar ileri gidiyordu. Bu durum, Gabriel'in kasabaya dönmesine kadar devam etti. -Gabriel'in kasabaya dönüşü Gabriel, yıllar sonra kimseye haber vermeden Cadiz kasabasına geri döndüğünde, kasaba halkı onu görünce şaşkına döndü. Küçük bir kasaba olan Cadiz'de herkes birbirini tanıdığı için Gabriel'in dönüşü büyük bir olay oldu. Kasaba halkı, Gabriel'i gördüklerinde ona şaşkınlıkla bakıyor, hatta parmakla gösteriyorlardı. Gabriel, bu bakışların farkındaydı ama tüm dikkatleri üzerinde toplayarak aile evine doğru yürümeye devam etti. Eve vardığında kapıyı açan, abisi James’in eşi Jessica oldu. Gabriel, uzun yıllar sonra annesi komadayken ona annelik yapan kadını görmenin verdiği duygu patlamasıyla Jessica’ya sarıldı. Kısa bir sohbetten sonra Jessica, Gabriel’i içeri aldı. İçeride ikizler ve Jessica, Gabriel'in yaşadıklarını dinlediler. Gabriel, uzun uzun başından geçenleri anlattıktan sonra derin bir nefes alarak "Abim ve babam nerede?" diye sordu. Jessica, abisi James’in birazdan geleceğini söyledi. Ancak babası hakkında tekrar sorduğunda Jessica ve ikizler cevap vermekte çekindi. Gabriel, bu garip durumu fark etti ama alacağı cevabın korkusuyla daha fazla üstelemedi ve abisinin gelmesini beklemeye karar verdi. James eve geldiğinde, karşısında Gabriel’i görünce şaşkınlıkla donakaldı. Gabriel, abisinin tepkisinden emin olamadan duraksadı. Uzun bir bakışmanın ardından James, kısık sesle küfrederek kardeşine sarıldı. Gabriel, yaşadıklarını abisine de anlattıktan sonra en çok korktuğu soruyu sordu: "Babama ne oldu?" James derin bir nefes alarak babalarının yaşadıklarını ve nasıl bir hale geldiğini anlattı. Sonunda, babasının odasında olduğunu ve Gabriel’in dönüşünden haberi olmadığını ekledi. Gabriel, kısa bir süre düşündükten sonra babasının odasına gitmeye karar verdi. Odaya girdiğinde, oda ağır bir koku içindeydi ve her yerde dağınık bir halde eski fotoğraflar, takım elbiseler ve Ben Jones ile Jean Jones’un fotoğrafları vardı. Babası, sessizce yatağın ucunda oturmuş bu fotoğraflara bakıyordu. Gabriel içeri girdiğinde babası ona bile bakmadan dışarı çıkmasını istedi. Ancak Gabriel babasına seslendiğinde, babası irkildi ve yıllar sonra oğlunu görmenin verdiği yoğun duyguyla ona sarılarak ağlamaya başladı. Baba-oğul, bu derin anın ardından Gabriel yaşadıklarını babasına da anlattı. Babası, Gabriel'e sarılarak ona destek oldu. Jean Jones’un ölümünden sonra ilk kez ailesiyle bu kadar yoğun bir şekilde iletişim kuran Baba Jones, o hafta boyunca ailece vakit geçirdi. Gabriel, kasabada geçirdiği iki ayın ardından geleceğini şekillendirmesi gerektiğini fark etti. Geçmişin acılarını geride bırakıp yeni bir başlangıç yapma zamanı gelmişti. -Gabriel'in Los Santos'a gelişi Gabriel, kasabada geçirdiği iki ay boyunca hem evin ağır işlerini üstlenmiş hem de kasaba doktoru Luis amcanın yanında hastalarla ilgilenmişti. Ancak bu süre zarfında, ailesiyle birlikte yaşamanın onun için uygun olmadığını fark etti. Ailesine bu konuyu açtığında, onlardan uzaklaşmasını istemediklerini belirttiler, ancak Gabriel’in içindeki huzursuzluk giderek büyüyordu. İlk başta Maryland eyaletine yerleşip iş aramayı düşündü, fakat orada yaşadığı acı hatıralardan kaçmak istediği için bu fikri hemen eledi. Gitmediği eyaletlerde şansını denemek istedi, ama bu düşünceden de vazgeçti. Bir gün, uzun zamandır görüşmediği bir arkadaşı ona ulaştı. Arkadaşı, Kentucky'e geldiğini ve Gabriel’in de yakınlardaysa buluşmak istediğini söyledi. Kasabanın monotonluğundan sıkılan Gabriel, bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve Kentucky şehir merkezindeki bir kafede buluştular. İkisi havadan sudan ve geçmişten konuşarak keyifli bir sohbet gerçekleştirdi. Ancak sohbetin ilerleyen kısmında konu, Gabriel’in ne yapacağına geldi. Arkadaşı, Kentucky şehir merkezinde çalışmanın iyi bir fikir olabileceğini söyledi. Gabriel bu seçeneği zaten düşünmüştü, ancak bu şehirde geçirdiği yıllar ona annesinin ölümüne dair suçluluk hissettiriyordu. Bu yüzden, Kentucky onun için uygun bir seçenek değildi. Gabriel’in arkadaşı, biraz düşündükten sonra ona Los Santos’u önerdi. Gabriel, bu şehri daha önce duymamıştı, bu yüzden arkadaşına birkaç soru sordu. Arkadaşı, birkaç yıl Los Santos’ta yaşadığını ve şehrin Gabriel’in sevdiği tarzda bir yer olduğunu söyledi. Ayrıca şehrin yukarısında güzel bir kasaba yerleşkesinin bulunduğunu ve şehirden bunaldığında orada vakit geçirebileceğini ekledi. Konuşmaları normal bir şekilde sona erdi ve ayrıldılar. Ancak bu sohbet Gabriel’in kafasında yeni bir düşünce başlattı. İnternette Los Santos hakkında araştırmalar yaptı ve belki de burada yaşayabileceğini düşündü. Evet, ailesinden uzak olacaktı, ama Kaliforniya’yı seviyordu ve Los Santos ona yeni bir başlangıç gibi geliyordu. Uzun bir süre düşündükten sonra, ailesine kararını açıkladı. Ailesi, Gabriel'in gidecek olmasına tepki gösterse de, onları ziyarete geleceğine ve iletişimi koparmayacağına söz verdi. Eşyalarını topladı, uçak biletini aldı ve Los Santos’a doğru yola çıktı. Gabriel, bu yeni şehirde geçmişin gölgelerinden uzak, taze bir başlangıç yapmayı umuyordu.