Bir düşmanına karşı savaşmak zordur, Peki ya hayatının geçtiği birlik ve en yakın arkadaşın ile savaşmak işte o imkansız... Ben yosan ve evet imkansızı başarmaya mahkum edildim ve başarılı olamadım. Babam bir tüccar annem de bir köy kadını idi. Babam annemi peynir almak için gittiği bir kasabada görmüş ve orada tanışmışlar. Ben [[şehirismi]]'de doğdum. Babamın işleri iyiye gitmeye başladığında buraya taşınmışlar. Ben de pek seçeneğim olmadığı için çocukken babama yardım ederdim. Babam da bu durumdan memnundu 3 hammalın 2 saatte taşıyabileceği malı tek başıma 1 saatte taşırdım. Doğuştan gelen fiziksel avantajımın üstüne bir de bütün gün bedenimi kullandığım için yaşıtlarıma oranla fiziksel üstünlüğüm çok bariz farkedilebilirdi. Babamın Sir fanqor pardel adında şövalye olan bir dostu vardı ve bizden sürekli alışveriş yapar boş zamanlarında da babamla tavla oynarlardı. Sir fanqor beni çok severdi. Zaman zaman dükkanda tahtadan bir kılıçla oynadığımı görür, benimle oynar, oyunumuz bittikten sonra da "Seni şövalye ilan ediyorum evlat artık bu diyarı sen koruyacaksın." Derdi.(Bir gün gerçek olacağını nereden bilebilirdim ki?) Günler böyle giderken ben de giderek büyüyor ve güçleniyordum ama babam beni ne zaman kasaya koysa kasadan açık çıkardı. Parayla aram pek iyi değildi zaten para da umrumda değildi. Kendi bildim bileli Sir Fanqor gibi olmak istedim. Onun para hesaplaması yada un çuvalı taşıması gerekmiyordu. Babama yardım etmekten şikayetçi olduğumdan değil ama Sir Fanqor'un üstünde Neverember hanesinin simgesi olan, pırıl pırıl parlayan dökme demirden yapılmış devasa zırhının içine girip onun gibi bir savaşçı olmak... İşte bu o dönemlerde benim için paradan çok çok daha değerliydi. 16 yaşımda iken babam amansız bir hastalığa yakalandı. Durumu kötüye gidiyordu. Paramız vardı ama babamın hastalığının çaresini şehirdeki en elit hekimler bile düzeltemedi ve o yaşta hayat bana gerçek bir adam olmanın ne demek olduğunu sert bir biçimde öğretti. Babam öldükten sonra annemin aciz bedeni bu ölümü kaldıramadı ve 3 ay sonra sonra onu da kaybettim. Arkalarında meslek sahibi ettikleri genç bir çocuk bırakmışlardı ama ben o yıllarımı tanrılara sayıp söverek geçiriyordum. Etrafta onca zalim onca hırsız onca şerefsiz varken neden benim ailem ölmüştü, nedenn..??? Sir fanqor durumdan haberdardı ve beni tavernada içerken yakaladığında henüz 17 yaşındaydım ama 70 yaşında gibi çökmüştüm ve yaşamak istemiyordum. Normalde beni tavernada içerken görse bana inanılmaz kızardı ama o gün bunu yapmadı. Bu duruma o da çok üzülmüştü. İşte hayatım o gece, o masada 180 derece değişti. Sir Fanqor hatta Fanqor amca hanedanlığın asker açığı olduğunu ve güçlü kuvvetli kişiler aradığını hatta kendi kızı Maye'nin de hane birliklerine katılmak istediğini söyledi. Böylesine berbat bir zamanda yaşam ateşim titrek bir mum ışığı gibiyken bu teklif onu bir nebze de olsa harlamaya ve hayatımda bir amaç edinme fırsatı sunmuştu. Fanqor amcamın teklif-emir arasındaki bu davetini tereddütsüz kabul ettim. (2 yıl sonra) *Yosan ve Maye antrenman kılıcı ile teknik çalışırlar* Yosan Maye'yi 5. Kez ard arda silahsız bırakmıştır -Mükemmel kılıç kullanıyorsun senin gibi bir kardeşim olduğu için şanslıyım +Ahahah evet Maye 30 metre ilerdeki bir yüzükten 3 ok art arda geçiremiyormuş gibi konuşuyorsun -"Disiplinden gelen güç" +"Azimden gelen onur" -Hadi Yosan kılıcımı defalarca yerden almak beni çok acıktırdı. Annem öğle yemeğini hazırlamıştır soğumadan gidelim. Maye ile kardeş seviyesinde bir ilişkimiz vardı. (Hiç aşık olmadım ama sanırım yaşadıklarım arasından aşka en yakın tecrübe buydu. Onun için tereddüt etmeden ölür veya öldürürdüm.) Bir yandan kendimizi geliştiriyor bir yandan Lord Nagult'un ufak tefek işlerini hallediyorduk. Bizi çok sever ve bize çok güvenirdi. "Siz bu şehrin bu tahtın gelecekteki savunucularısınız. [[şehirismi]]'e yakışan savaşçılar ve insanlar olun." derdi. Zaman geçti...Sir Fanqor elit bir birlik ile sefere çıktı. Ben ve Maye artık ordunun içindeydik ama Maye ile farklı ekiplerdeydik. Normal zamanlarda rahatça bir araya gelsek de görevlerde beraber olamıyorduk. Bulunduğum birliğin komutanı tam bir şerefsiz olan Jarlaxle Baenrebus'tu.(Hikayenin kötü adamı sürpriz bozmamak için kendim bir şey yazmıyorum kafana göre yaz abi - kılık değiştirme şapkası var sürekli başka kimliğe bürünebiliyor -) Bir gün bir köyden ihbar aldık. Ne ihbarı bile olduğunu bilmiyordum. 6 kişilik ekibimiz ile olay yerine vardigimizda jarlax iti bizden önce gelmişti ve öncü birliklerin işaretlediği evlerde karanlık ayinler yapıldığını ve o evlerde yaşayan herkesi öldürmemizi emretti. Bu infaz emrini duyunca garipseyenler olsa da ben hariç kimse soru bile sormadan kılıcına davrandı çünkü Jarlax karşınıza almak istemeyeceğiniz güçlü ve rütbeli bir adamdır. Fakat hiçbir güç ve rütbe bana sebepsiz yere buradaki masum canları aldıramazdı. "Buradaki köylüleri neden yakalayıp yargı önüne çıkartmıyoruz da doğrudan öldürüyoruz?" soruma karşı "Nedenini sorma piyade sadece sana söyleneni yap." cevabını aldım. Bu cevaba karşılık kılıcıma davranmayı denedim ama işe yaramadı. O dönem benden çok daha iyi bir savaşçı olan jarlax tek hamlede kılıcımı düşürdü ve ikinci hamlesinde de beni yere serdi. Kulağıma bilmediğim dilde birkaç şey fısıldadığını hatırlıyorum. Ardından istemesem de derince bir uykuya dalmışım. Kendime geldiğimde bir at arabasının çektiği demir parmaklıkların içindeydim. Şehire vardığımızda beni lordun önüne atıp "Lordum bu asker goblinlerle iş birliği yapıp köye saldırı düzenlenmesine ön ayak oldu ve üstünde drowlara(evrene uymuyorsa kötücül bir oluşum da olabilir) ait paralar bulduk. Böyle bir haini önceden fark edemediğimiz için birliğimiz adına çok üzgünüm fakat konu hakkında araştırmalarımız devam edecek." dedi. Daha kendime gelemeden birden bire vatan haini ve koca bir köyün katili ilan edilmiştim. İşin en iğrenç yanı derdimi kimseye anlatamadım ve hiç kimse bana olanları sormadı. Beni sorgulamadan zindana attılar. Birkaç gün sonra uyandığımda hücremde bir kağıt buldum. "Böyle bir şey yapmadığını düşünüyorum ama eğer sana bir ceza vermezsem halk ve Ordu buna sert bir tepki gösterecek ardından durum çok daha kötü olacak. Şehrin için suçlu damgası yemeyi bile kabul edecek misin Yosan? imza-Na-". Okuduktan sonra olayın ciddiyetini anladım ve kağıdı yutarak imha ettim. Bana bir komplo kurulduğunu ama Lordumun da çaresiz olduğunu anlamıştım. Belli ki daha derin plan yapan adamların küçük dalgalarında boğulan bir adam olmuştum. Nedense tüm bu süre boyunca kardeşim dediğim Maye bir kere bile ziyaretime gelmedi. Bu süreçte öğrendim ki ben bayıldıktan sonra köye gerçekten de hobgoblinler saldırmışlar. Civardaki bir büyücünün de desteği ile hobgoblinler geri püskürtülse de büyücü gelene kadar köy 1-2 saat süren yağmaya maruz kalmış 30 kadar insan öldürülürken 7 kişi de kaybolmuş. Hayatımda canlı hobgoblin bile görmemiş olan ben bu saldırının baş sorumlusu ve satılmış bir hain olarak gösterildim. Bir hafta sonra idam cezamın hafifletilip sürgün cezasına çevrildiğini duydum. Lord Nagult ne yapıp edip bir şekilde hayatımı kurtarmıştı. Birkaç gün sonra hücrenin kapısı açıldı ve gardiyan beni dışarıya çıkardı. Elime bir günlük yemek yanıma da öfkeli halk beni öldürmesin diye 2 tane kral muhafızı verdiler. Şehirden oldukça uzakta bir yere bırakıldım. Tek kelime bile etmiyordum ve o an kendi kendime bir intikam yemini ettim. "Bedeli ne olursa olsun jarlax piçinden intikamımı alacak ve halkıma gerçeği açıklayacağım!" Sesli bir şekilde küfür ede ede gittiğim yolda bir kasabaya denk geldim. Bulduğum bir gölgede otururken yanıma bir adam geldi. Sanki beni çoktandır arıyormuş da yeni bulmuş gibi bir hali vardı. Yoldaki Bağırışlarımı duyduğunu ve bana yardım edebileceğini söyledi. Beni kasabanın dışında gizli bir bölgeye götürdü. Burası bir Haraldir tapınağıydı. Oradaki çeşmeden güzelce temizlendim ve verdikleri yemeklerden yedim. Bu mekan bana garip bir huzur ve güç katıyordu. Maye ile ormanda yalnız geçirdiğimiz geceden beridir kendimi bu kadar huzurlu hissetmiyordum. Bana o gün akşama kadar Haraldir'den ve bu tapınağın tarihinden bahsettiler. Kalacak yerim olup olmadığını sorduklarında başta nezaketen kendime kalacak bir yer bulurum zahmet etmeyin desem bile kısa süren bir bakışmanın ardından bana temiz bir odanın anahtarını verdiler. Açıkçası evimden çok uzaktaydım ve bu mekan bana oldukça huzur veriyordu. Hem günlerce karanlık hücrelerde kaldıktan sonra güzel ve huzurlu bir yatağın kime ne zararı olurdu ki?